Son yaşadığımız dehşet verici depremden sonra normal hayatımıza dönmek oldukça zor. Rutinlerimize geri dönmek ve hayatın akışına kapılmak bizlere kendimizi suçlu gibi hissettiriyor hatta utandırıyor. Bu tip hislerimizin olması çok normal. Depremde fiziksel olarak etkilenmeyen illerde de hepimiz depremden etkilenen insanlarımız kadar ağır travmalar ve acılar yaşıyoruz. Buna rağmen hayat geride kalanlar için devam ediyor ve devam etmek zorunda. Hayatımın son gününe kadar acısının taze kalacağını ve yakınlarını kaybetmiş herkese kocaman sarıldığımı söylemek istiyorum.

Felaketin üzerinden pek fazla zaman geçmedi ama yavaş yavaş rutin hayatımıza devam etmeye çalışmalıyız. Ben bir kitap kurdu olduğum için kötü anlarda bile ilk sarıldığım şey kitaplar ancak bu sefer buna da sarılamadım maalesef. Dediğim gibi yavaş yavaş "normal" yaşantıya dönmeye çalışıyorum. Bu sebeple size oldukça durağan bir durum hikayesinden bahsetmek istiyorum, Kasiyer. Sayaka Murata'nın kaleminden akıp Japonya'dan bizlere geldi. Bu benim okuyup incelediğim Japon edebiyatına ait ilk kitaptı ama oldukça sevdim. Durağanlığı, sakinliği, toplumsal olayları ve davranışları incelemesi benim hoşuma gitti, içinden çıkamadığım kıyamet sonrası senaryosundan beni çekip kurtardı sanki. Bu sebeple de size anlatmak istedim.
Önce biraz yazardan bahsetmek istiyorum. Yazar, kitaplarında genellikle toplumsal olayları, cinsiyet eşitsizliğini ve bize dayatılan normalleri konu alıyor. Daha önce de söylediğim gibi kitabın durumu durağan bir şekilde anlatımı var bu yüzden aksiyon, heyecan, inişler ve çıkışlar beklenmemeli. Bu kitabında da bize dayatılan "normal" yaşam nasıl olmamalıdır, olursa ne olur gibi durumları sorgulatıyor. Genç bir kadının gözünden toplumda normal olmayınca neler olur, kendine göre normal ve topluma göre normal nasıl birbirinden farklı olur, olursa ne olur bunu takip ediyoruz.

Tahminimce buraya kadar kitabın konusu hakkında pek bir şey anlamamış olabilirsiniz ama şimdi söyleyeceklerimle birbirine bağlayabilirsiniz. Keiko Furukura 36 yaşında ve üniversite zamanından beri bir markette yarı zamanlı kasiyer olarak çalışmaktadır. Doğduğu günden bu güne kadar ailesi dahil herkes ona neden böyle olduğunu, neden kasiyer olduğunu, neden başka bir iş yapmadığını, neden yarı zamanlı çalıştığını sorup hayatını sorgulamaktadırlar. Kısacası "neden normal değilsin sen?" diye isyan eder bir haldedirler. Oysaki Furukura için normal buydu, daha çocukken yaptığı şeyleri bile öğretmenleri normal ve doğru bulmazdı. Bu yüzden hayatı boyunca göze batmamayı, olabildiğince sosyallikten uzak durmayı ve kimseyle iş dışında muhatap olmamayı kendisine ilke edinmişti.
Bu durum kitabı okurken benim içimi çok acıttı. İnsanları belli kalıpların içine sokuyoruz ve sonra herkese "hepiniz aynısınız zaten" diye isyan ediyoruz. Herkesi aynı kefeye koyup yeteneklerinin ötesine geçmesini ama bizim koyduğumuz sınırlar içerisinde bunu yapmasını söylüyoruz. Bu durumu oldukça iki yüzlü hatta riyakarca buluyorum. İnsanların hayatları sırf birileri onu doğru bulmadığı için kayıp gidebiliyor ve bunu kesinlikle normal(!) bulmuyorum.

Furukura bir gün artık isyanlara dayanamayıp insanların istediği normali gerçekten yaşamaya kalktığı zaman bunu kaldıramadığını görüyor. O, bu dünyaya bunun için gelmedi, bu dünyaya kasiyer olmak için geldi ve bunu ölene kadar yapmayı kendisine görev edindi. Buna ek olarak çok tatlı bir bilgi vermek istiyorum. Kitabın yazarı Sayaka Murata yazar olmasının yanı sıra Tokyo'da yarı zamanlı çalışan bir kasiyerdir. :)
Bu kitaba, yaşadığımız sosyal normların içinde sıkışmış herkese ve depremde fiziksel ve ruhsal olarak zarar görmüş herkese birkaç kelime söylemek istiyorum.
İki yüzlü ve riyakarlar insanlarla dolu bu dünya ama sen yılma
İlkelerini, iliklerini ve ruhunu yıkmaya çalışanlara karşı yıkılma
Kendin için normal olanı istemekten geri durma
Kaldır başını ve önüne bak
Bütün hayat senin
Uzan ve yakala
Melekler hala uykuda ama sen uyuma
Onlar güçlerini sana verir sonra da durur yanında
Uzat elini onlara
Onlar hala senin yanında
Siyahın sana ulaşmasına fırsat tanıma
Bir kere bulaştın mı siyaha, bir daha
Çıkışın yok onlardan yana